13 Eylül 2019 Cuma

Ruhumuzun Bahçesi


Bir ağacın altında oturmuş yanımda atlar koşarken, karşımda mezarlık manzarası vardı..
Ölüm ilişti aklıma ama başka bir şeyi anımsattı, ruhumu parlattı mezarlıktaki eskimiş taşlar.. Tek başına kendi bahçelerinde yatıyordu orada insanlar.. Sadece ölünce mi başbaşa kalınabiliyordu kendinle? Başka bir yolu olamaz mıydı? Sonra düşündüm ki...

Bazen gidip  bir yerlere oturmalıyız.. Ama öyle, bir başımıza, kendimizin kolundan tutup götüreceğimiz bir yer olmalı. Manzaramızı kendimiz çizmeliyiz keyif renkli fırçalarımızla. -Manzaranın bize hissettirdiği şey ne olsaydı ne olsaydı mesela.. Böyle baktıkça içini mi açsa yoksa baktıkça açılan ruhun mu olsa?-

En az ziyaret ettiğiniz yer olsa ama en çok da huzurunuz size orada sarılsa. Gitmesi kolay olsa ama yol da bitmesin istesek, öyle heyecanlandırsa. Yolun sonunda gök kuşağından bir tünel olsa, tünelin sonunda kavuştuğumuz manzara; ruhumuzun bahçesi.. Nereye baksan ve ne açmasını istiyorsan o açıyor bakıverdiğin yerde, hemen beliriyor.. Şuraya bir ağaç ekleyelim hemen, kökleri derince toprağa sarılmış, yaprakları gökyüzünü kucaklamaya uzanmış, dalları başını okşasa.. Ağacın gölgesinde serinletecek bir nehir  mesela hoop oluverdi, nehirin de artık ruh bahçende.. Biraz da yaban otu koymak istemez misiniz? Olsun, olsundu o da. O da bir bitkiydi ve güzelliklerin güzel olduğunu hatırlamak istedikçe o tarafa da bakarsın yeri geldikçe. Hmmm acıkırız da biz ne yapsak ki acaba?  Hoop yerlerde minik çilekler, belki biraz böğürtlen. Ama ruhunun böğürtlenleri ya neden olmasın ki; onları ağzına attığında çikolata çıksın içinden, için için yüzün gülsün onları yerken..

Biraz da hareket lazım, güzel bir salıncak ekleyelim hooop oldu işte. Salıncak iki kişilik. " E iyi ama tekim!" demeyeceksin, en mühim misafirini ağırlıyor ruhunun bahçesi, seni, kendini.. Saat gecenin tam üçü olsun mesela ve güneş gözüne ağaç yapraklarının arasından bir dokunsun bir çekilsin.. Gecenin üçünde ne güneşi deme; ruhunun bahçesi bu ya, istediğin her şey orada oluşuveriyordu.. Hadi rüzgar da koyalım hafif hafif üfleyen.. Adı da toz-alan rüzgarı olsun, üfledikçe serinleten ama üşütmeyen, ılık ılık sarılan. Hem tozu kalkar ruhunun fena mı, güneş ısıtır rüzgar renklerini üfler yüzüne. Rüzgarın rengi mi olur deme, olur orda, iste ve izle/yaşa sadece..

Hmmm.. Ses, müzik de lazım tabii şimdi. Ağacın yaprakları gitar teli olsun, nasılsa istediğin her şey senin için burada seninle. Ama öyle klasik falan değil, bangır bangır ruhuna içine senin en kendine seslenebilecek bir elektro gitar olsun. Akan nehrin içerisindeki taşlar da piyano tuşlarıymış, suyun sesi diye duyduğun şey buymuş... Ahh otlar! Hani şu arada kafanı çevirip bakacağın otlar da, bateristi olsun orkestranın.. "Tıppppsss!" diye zile bassın ruhunu o yana çevirsin. İçinin orkestrası artık eşlik etmeye hazır seninle, hatta melodisi bir daha unutamayacağın, hep dinlemek isteyeceğin bir şey olsun.

Şimdi dışı böğürtlen içi çikolatalarını da al yanına, otur salıncağa.. Ruhunu da al yanına, dizinin dibine değil de diz dize oturun onunla da.. "Ne güzelmiş senin bahçen, seni arada ziyarete geliyorum kusura bakmıyorsun değil mi?" de.. Bizim buraları anlatmana gerek yok, onu dinle. Susmayı unutmamak için böğürtlenlerini yemeye başla, sessizleş ki melodi eşliğinde ruhunu dinleyebil.. Bakalım neler anlatacak sana. "Bahçende yerler çamur bak buralara taş döşe ki üstün başın kirlenmesin. Geçen gün şu olaya çok üzdün kendini, öyle ki; fırtınalar koptu bahçemde seni çağıramadım bile, bir daha yapma toparlaması epeyce zor oldu. Bu bahçe neyse de başkalarının bahçelerine de fırtına götürme. Bizim bu bahçemizi düşün sinirlendiğinde, böğürtlenlerini ye, keyiflen, buradaki melodiyi anımsa.." diyecek belki; seni daha da güzelleştirmek için uğraşacak. Bazen gereksiz şeyler yapıp beni üzüyorsun da diyebilir. Eleştiriye açık ol çünkü eleştirinin en naifini sana kendi ruhun yapacaktır, incitmeden en incinen olarak. Onun sana söylediği her şeyi dikkatle dinle. Bu (ruhunu dinleyebilmek) her zaman her yerde seni diğerlerinden farklı yapacak. Seni ileriye taşıyacak tek şey bu çünkü. Hele ki ruhunun eleştirisiyse kulağına küpe değil onu kulak yap kendine ! Sonra ruhunu öp, ona sarıl, onu çok sevdiğini iyi ki hep orada olduğunu ve bu durumun seni rahatlattığını söyle. Çok üzmek istemem seni eğer üzersem beni bu bahçeye çağır, hem birlikte rahatlayalım hem de bahçeyi toplamak iyi gelir bana da de... Tıpppssssss diye bir sesle irkil, çünkü doğru her şeyde otlar kendini hatırlatıp teşekkür edecekler. Ahh bir de! Sen de ruhuna telkinlerde bulun.. Endişelenmemesini, buraya geldikçe aldığın küpeli kulaklarını çok sevdiğini söyle. Naif ruhlar kendini incitmekten bile çekinirler, ona alan sağla ki o açılabilsin, o açıldıkça sana sen gelişebilesin..

Biliyorum hiç gitmek istemiyorsun ama yine gelirsin ki kendine.. Ruhuna sarıl, cebine bir kaç böğürtlen de yolluk olarak yuvarla.. Renkli tüneline gerisin geri giderek, karanlıklaşan tünelin içinden evine doğru yola koyul.

Yol da güzel diye düşün ama en çok yine geri gelebilecek olmam güzel de. İçin hafiflemiş, yüzünde hafif çikolatalı böğürtlen gülümsemenle en sevdiğin bahçenden diğer sevdiğin insanların yanına doğru git.. Onların da bahçeleri var de, acaba en son ne zaman gittiler? Onların bahçelerinde neler var bilmiyorsun ama bir gün bahçesine konuk olup otlarını ağaçlarını göreceğin de olacak. Şimdilik bu bahçenin bilinmezliği heyecanlandırsın seni. Kim bilir belki ileride birbirinizin bahçesine gidersiniz, otlardan bazılarını temizlersiniz belki bir şeylerin yeri değişir, yeni şeyler de öğrenirsin. Bir yere gitmek istediğinde tek tünel 2 bahçeye çıkar belki de bir gün, kim bilir..

Bir ağacın altında oturmuş yanımda atlar koşarken, karşımdaki mezarlık manzarası bunları düşündürttü bana.. Mezar taşlarından biri ruh bahçemde birşeyi kıpırdatmış olmalı ki; beni alıp kendi bahçeme götürdü. İhtiyacım belki yoktu ama ne iyi geldi ! Suyun sesi, otların tıpppsss diye seni onaylaması, gece üçde de güneş açabildiği, ağacın hışırtısı gök kuşağı renkli rüzgarla dansın çıkardığı muhteşem sesin neden seni bu kadar rahatlattığını tekrar hatırladın.

Ruhunuz; içinizdeki en küçük, evrendeki en büyük şey ve ona giden tünele girmeyi unutmamayı, beyninizdeki her kıvrıma çiçek gibi takın.. Süsü olsun beyninizin baktıkça içiniz açılsın..

O bahçeyi ziyarette arayı da çok açmayın..

Betonların arasında böyle arada ziyaret edeceğiniz bahçenizin de olması güzeldir ki; betonların içinde bu yazı yazılmıştır, gecenin tam üçünde.. Betonları da sevin bu yüzden renk getirme şeklim bu benim dünyama diyin..

Arada ruhun da seni ziyarete gelecektir. hem de ansızın, hızlı, belli belirsiz bir an böyle gelip gidecektir, şehir karmaşası ona göre olmadığı için.. Onu ve söylediklerini dinlemeye anlamaya çalışın. Bir kulağınız içinizdeki fısıltılarda olsun hep, her cevap aradığınızda usulca fısıldıyor o, siz dinleyin, duyun... Altıncı his işte diyerek üzerinden öylece çim ezer gibi ezip geçmeyin.. İçinizdeki sese kulak kabartın.."Bu iyi" diyorsa "bu"ya devam edin.

Kim bilir bu yazıyı yazdırmıştır belki de; bahçesinden beni buraya ziyarete gelen ruhum mürekkebiyle.. Sizin de ruhlarınız buraya uğramak istemiştir belki de..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder