2 Kasım 2016 Çarşamba

Zifiri Karanlıkta El Yordamıyla Yaşayanlara..

'Şu dünyanın en zifiri karanlığını affedemeyenlerde ve kinle birlikte yaşayanlarda gördüm.' diyordu bir kitapta.. Affedemeyenler kelimesini değiştiriyorum, affetmeyenler olacaktı o. Çünkü bize bilim gösteriyor ki; trilyonlarca nöron trafiği var beynimizde. Bu nöronlar birbirleriyle fısıldaşıyor ve bu demek oluyor ki; oturduğumuz yerde, enerji bile harcamadan, hiç canımız yanmadan birini oracıkta hemen affedeverebiliriz. Bunu başarabilirsek aslında kendimizi azat ediyoruz, kurban rolünden çıkmış oluyoruz. Maleesef ki, özellikle Türk insanı kendini acındırmayı sevdiği için bu biraz zaman alıyor hatta bazen mümkün olmadan ölebiliyor bile.



 Nasıl ki birini affetmeyen biz, onu affedebilen de bizden başkası değil. Korkutucu gelen yanı belki de sadece bir karar vermek zorunda kalmak. En başta böylesine karanlık bir duyguyu kendinde taşıdığın için kendini affetmek..

  Diğer korkutucu gelen yanı ise insanın kendisiyle başbaşalığı ama işte baş başa.. Tüm dünyayı kendi nöronlarıyla görmesi ve hatta yönetebiliyor olması ürkünç geliyor bana da. Kabul ediyorum. Ama işte kendinden ibaret bir alem bu dünya.. Ama işte herkes sen, sen de herkes.. Affetmediğini de kendinden biliyorsun, herkesi kendinden tanıdığın gibi tıpkı.. Affetmek zor, herkes yapamaz ama ya yapabilseydin? Belki de kurtuluşuydu ruhunun karanlıktan ama kim söyleyebilir ki karanlıktan çıkmak istediğini? Senin yarattığın dünya belki de siyahların at koşturduğu bir dünyaydı.. Hayatta "sefilleri" oynayarak mutluysan, affetmeyerek kibirini besliyorsan ve hiç kulaç atmadan hayatın devam edebiliyorsa.. Ya senin için en kolayı buysa? Kendin için üzülmek durumunda olmak, seni birçok sorumluluktan muaf tutuyor ve sen de bu duruma sarılmış mutlu zannediyorsan? Hikayeni kendine göre yazıp bu masallarla etrafını ve kendini uyutuyorsan? Peki ya affetmediklerin için varsan? Ya affetmek; kendini sevmekse ve sen bunu ruhunun ucundan bile geçirmediysen?



 Düşünsenize tüm dünyadaki herşeyi etkileyebilen bir hudutsuz güç var içimizde. En çok da başkaları değil bizzat kendi kendimizi sınırlandırıyoruz affederek ya da affetmeyerek. Kendimizi sınırlayınca bazı çizgilerin arasına, sonsuzluğun ışığından kendi kendimizi yoksun bırakıyoruz. En başlarda affetmediğim insanları belki zamanla nöronlarım haklı konuşmaları yaparak affetmemi sağlıyor, çünkü biliyorum ki; ancak bu şekilde kendi sınırlarımı genişletebilir, sonsuzluğa, erdeme ve büyümeye böyle minik adımlarla gidebilirim.. Benim nöronlarım böyle çalışıyor.. Bu benim işte, bendeki herkes, herkesteki ben böyle..



Siz de yoklayın şu sıralar nöronlarınızı hazır sağlıklıyken, kullanabiliyorken.. En başta kendinizi sevin hem de çok sevin ve sonra kendinizi affedin bu zifiri karanlığa mahkum ettiğiniz için, sonsuz erdemin kucağındaki şımartan mutluluklardan mahrum ettiğiniz için. Yapın ki; aydınlık ufak ufak girsin pencerenizden, her gece tavana bakıp nefretle kibirinizi harmanladığınız yüzler sonraki gecelerde rüyalarınızda huzur versin. Kalbiniz her atışında o yüzleri anımsarken karanlıkta boşluğa basıyormuşcasına tedirgin ruh halinden arısın, önündeki güzelliklerin keyfine varsın, görebilsin hatta hissetsin..



Dünya; kendi tualinizdeki figürlerden ibarettir. Onları oraya çizen de siz, boyayan da siz.. Karanlık renklerden arının, rengarenk fırçalarınızla içinizi ferahlatan cennetinizi ve ruhunuzu boyayın.. Sonra oturup tablonuza keyifle bakın. Ben buyum işte! diyin. Güzel şeylere, kalbinize, kendinize iyi güzel bakın..




x,
g,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder